Y KROMOZOMUNUN YOLCUĞU VE İNSAN HAPLOGRUPLARI

 Y kromozomu babadan oğula doğrudan geçen erkek cinsiyeti belirleyici kromozomdur. Bu kromozomun genetik yoğunluğu diğer kromozomlara göre daha düşüktür. Kromozom üzerindeki rekombinant olmayan DNA yapılarına Y-DNA Haplogrupları denir ve buralarda görülen mutasyonlar, canlıların/insanların çeşitliliğinin belirlenmesinde ve evrimsel çeşitliliğin ortaya konmasında kullanılır. 

 Canlılar arasına ilk Y kromozomunun ortaya çıkışı bundan yaklaşık 300.000.000 yıl öncedir. Bundan öncesinde cinsiyeti belirleyen faktörler çevresel faktörlerdi. Halen birçok canlı türünde cinsiyet çevresel faktörler tarafından belirlenmektedir. 

 İnsanlar, şempanzeler, bonobolar ve goriller benzer Y kromozomu özellikleri taşımaktadır. Benzer bölgelerdeki mutasyonar incelendiğinde insan ve insan olmayan primatlarının ayrımının yaklaşık 5.000.000 yıl önce gerçekleştiği anlaşılmakktadır. 

 Homo Sapienslere geldiğimizde ise bütün mutasyonlar geriye doğru takip edildiğinde, şu an yaşayan tüm insanların ortak atasının Orta-Batı Afrika’da yaşadığı tahmin edilmektedir. 

Y Kromozomu Ademi diye adlandırılan bu kişi 200.000-300.000 yıl önce yaşamıştır ancak ilk Sapiens değildir. Hatta muhtemelen tek bir kişi de değildir. Y Kromozomu Ademinden sonra günümüze kadar devam eden genetik mutasyonları Sapiensin göçleriyle birlikte değerlendirdiğimizde insan topluluklarının kökenleri ve akrabalıkları ile bazı sonuçlara ulaşabiliriz. Oldukça teknik ve karışık bir konuyu elimden geldiğince özetlemeye ve anlaşılır olmaya çalışacağım. 

 Başlayalım. 

 Afrika’da: 

 Y Kromozomu Ademinden oluşan A ve BT haplogruplarından sonra, yaklaşık 100.000 yıl önce Doğu Afrika’da meydana gelen CT haplogrubu tüm Afrika dışı insanların Afrika’daki son atası oldu. Afrika’da kalanlar B, D ve E haplogruplarını geliştirdi. Bugün halen Batı Afrika’da A haplogrupları saptanmakta. E’ler ise daha çok Kuzey Afrika’ya yayılıp, Akdeniz etrafında etkili olmuştur. 



 Afrika’dan çıkış: 

 İlk olarak CT grubu Etiyopya üzerinden Yemen’e oradan da Umman ve BAE üzerinden İran’a geçerek o zamanki Yeni Dünya’ya adım atmış oldu. CT grubunu 70.000 yıl kadar önce de arkadan gelen D grubu takip etti. Gelen bu gruplar için İran, Afganistan, Pakistan ve Türkmenistan bölgesi ilk toplanma ve çoğalma bölgesi oldu. Afrika dışındaki bütün insanların ataları ilk önce bu topraklarda yaşadı. Yazının devamında bu bölge için toplanma bölgesi diyeceğim. Çoğalma ile beraber genetik mutasyonların sayısı artı, artan nüfus nedeniyle göçler başladı ve genetik çeşitlilik tüm Dünya’ya yayılmaya başladı. 

 Yayılma: 


  70.000 yıl önce Afrika’dan gelen D grubu doğrudan Tibet‘e yerleşti. Şu an D grubunun en yoğun görüldüğü yer Tibet’tir. Torunlarının önemli bir kısmı Japonya’ya gitti. Daha az bir kısmı ise Orta ve Doğu Asya’ya yayıldı. 





  60.000 yıl kadar önce toplanma bölgesindeki CT grubundan C grubu meydana geldi ve Hindistan Yarımadasını doğuya doğru aşarak Uzak Asya’ya ulaştı. Bir kısmı güneye inerek Okyanusya ve Avustralya’ya giderken bir kısmı kıyı şeridini takip ederek 40.000 yıl önce Kore ve Japonya’ya ulaştı. Buradan da bir kısmı Asya içlerine dönerek Moğolların ana oluşumuna katıldı. Moğollardan ayrılan bir grup 6.000-8.000 yıl önce Bering Boğazı’nı geçerek Kuzey Batı Amerika yerlilerini oluşturdu. 


  50.000 yıl önce toplanma bölgesinden ayrılan H grubu, bugün hala en yoğun olduğu yer olan Hindistan’a yerleşti. 






  48.000 yıl önce G grubu ayrıldı. Bugün Kafkasya ve Orta Asya en çok olmak üzere bütün Batı Avrasya’da az da olsa bulunmakta. 






  45.000 yıl önce toplanma bölgesinden ayrılan IJ grubu İran’ın batısı, Anadolu, Hazar stepleri ve Kafkasya’ya yerleşti. Bu gruptan Anadolu üzerinden Avrupa’ya geçenler 43.000 yıl önce Balkanlar’da I grubunu oluşturdu. I grubu Avrupa’da ilk oluşan grup olması açısından önemlidir. Bugün Avrupa’da en fazla Bosna-Hersek’te gözlenmektedir (I2 grubu). Bu gruptan, 27.000 yıl önce ayrılan I1 grubu İskandinav bölgesine yerleşti ve Viking’leri oluşturdu. 

 IJ grubundan Kafkasya’ya yerleşenler ise J2 grubu olarak halen en yoğun Kafkasya’da olmak üzere Anadolu, İran, Orta Asya ve Güney Avrupa’da bulunmaktadır. Bu gruptan 20.000 yıl önce ayrılan J1 grubu ise Arabistan yarım adasına yerleşip Arapların en belirleyici grubu oldu. 


  Toplanma bölgesinde kalanların giderek sayıların çoğaldı, bölgeleri genişledi. Bu dönemde bölgede sırasıyla K,K2, K2b ve P grupları oluştu. K2 den 45.000 yıl önce ayrılan bir grup Himalayalar’ın güneyinden Hindistan Yarımadasını doğuya doğru geçti. Bu grubun bir kısmı O grubunu oluşturarak 42.000 yıl önce güneye ve doğuya doğru devam etti, Çin, Japonya, Kore, Uzak Asya ve Okyanusya’ya yayıldı. 
40.000 yıl önce Himalayalar’ın doğusundan kuzeye doğru ilerleyen N grubu ise Sibirya’ya yerleşti ve bugün Ural-Altay halkları olarak bildiğimiz halkların temel unsurlarından biri oldu. Bugün en çok Finlandiya ve Yakutistan’da saptanmaktadır. 
 











  P grubu Orta Asya’da oluşan ilk grup oldu. Bu gruptan P1 grubu oluştu. 30.000 yıl önce P1’den ayrılan Q grubu doğuya ve kuzeye yayılarak Türklerin temel gruplarından biri oldu. Öyle ki bugün Avrasya’da Q grubu olup Türk olmayan hiçbir halk bulunmamakta. Bu grubun bir kısmı 10.000-15.000 yıl önce Bering Boğazından geçerek tüm Amerika kıtasında yayıldı ve Kızılderililerin temel grubu oldu. 



  P den önce R ondan da R1 grubu oluştu. R1 grubu içinden bütün Batı Avrasya’nın en yaygın gruplarını oluşturan, 25.000 yıl önce R1a ve 18.000 yıl önce R1b yi çıkardı. Bugün her iki grup da Batı Avrasya’nın en yaygın gruplarını oluşturmakta. R1b en yoğun olarak Batı Avrupa’da bulunmakta. 



 Bize gelirsek: 

 Eldeki verilere bakarsak Türklerin temel haplogruplarının N ve Q grupları olduğunu görürüz. 40.000 yıl önce Himalayaların doğusundan kuzeye doğru ilerleyen N grubunun, 30.000 yıl önce Orta Asya’dan ayrılıp kuzeydoğuya ilerleyen Q grubu ile Hakasya bölgesinde birleşerek oluşturduğu insanların Türklerin ataları olduğunu söyleyebiliriz (Hakasya Cumhuriyeti Batı Moğolistan’ın kuzeyinde, Rusya içinde yer almaktadır ve Türklerin ilk yerleşme yeri olduğu düşünülmektedir). Zaten Sibirya’nın en kuzey batısında yaşayan Yakutlara (Saha Türkleri) bakarsak, haplogruplarının %80’inin N grubu olduğunu, benzer şekilde Orta Asya’dan yola çıkıp Bering Boğazını geçen Kızılderililerde de Q grubu olduğunu görürüz. Bu dönemde henüz Batı Avrasya grupları dediğimiz G, R1a ve R1b gruplarının etkisi çok azdır. 

 Hakasya’dan ayrılan Türkler ilerleyen zamanlarda güneybatıya ilerleyerek asıl tarihi kimliklerini kazandıkları Altay Dağları bölgesine yerleştiler. Bu dönemden sonra G, R1a ve R1b grupları daha çok saptanmaya başladı. 40.000 yıl ila 18.000 yıl öncesinde bu şekilde Türklerin temel genetik haplogrup çeşitliliği oluştu. 

 Daha güneye ve batıya gittikçe Q ve N gruplarının oranı azalmaya, G, R1a ve R1b gruplarının oranı da artmaya başladı. 

 Anadolu’ya geldikten sonra ise ilk önce Kafkasya kökenli J2, daha sonra Arap Yarımadası kökenli J1 , Güney Avrupa kökenli I2 ve Kuzey Afrika kökenli E grupları, eklenerek Anadolu Türklerinin zengin haplogrup çeşitliliği oluştu. 

 Bir etnik grubun arada binlerce yıl olan iki farklı göç yolu ile gelen insanların birleşiminden oluşmuş olması biraz sıra dışı. Bu da akla N ve Q gruplarından hangisinin Türkler için daha temel olduğu sorusunu getiriyor. Günümüzde Q grupları bulunan ülkelere baktığımızda neredeyse tamamının Türk ülkeleri, Çin, Rusya ve Amerika yerlilerinden oluşan ülkeler olduğunu, Finlerde neredeyse hiç olmadığını görürüz. N grubuna baktığımızda ise hem Türk hem de Finlerde bulunduğunu görüyoruz. 



 Bugün Anadolu Türkleri Dünya’da en zengin haplogrup çeşitliliğine sahip halklardan birisidir. Genetik olarak baktığımızda çevremizdeki Yunan, Ermeni, Kürt, Pers halklarından çok faklı değiliz. Diğer Türk halklarından Azerbaycan Türkleri, Türkmenler ve Uygurlar genetik olarak bize en yakın Türkler. 

 Moğollar’la kıyasladığımızda köken ilişkimizin olmadığı ancak yakın bölgelerde ve benzer yaşam tarzı ile birbirimizi genetik olarak etkilediğimizi görürüz. Bugün en fazla Kazaklarda olmak üzere (neredeyse Moğollarda olduğu kadar yoğun), hemen bütün Türk halklarında Moğollara özgü C grubu az ya da çok saptanmaktadır. 

 Tabloya dil gelişimi açısından da bakarsak biraz daha netleşebilir. Ural-Altay dil grubuna mensup dillerin akrabalığı her zaman tartışma konusu olmuştur. Genetik dağılım ve yolculuğa bakarsak Japon ve Korelilerin Moğollarla daha çok ortaklıklarının bulunduğunu ve 30-40.000 yıl kadar önce ayrıldıklarını görürüz. Aynı şekilde Finlerin de Türklerle yol arkadaşlıkları benzer zamanlarda gerçekleşir. Bundan 30.000 yıl kadar önce Orta Asya’da Türkler, Finler, Kızılderililer, Moğollar, muhtemelen Japonlar ve Korelilerin ataları birbirlerine yakın yaşamaktalardı. Muhtemelen bu halkların dillerindeki sondan eklemeli özellik bu tarihten sonra şekillenmeye başlamıştır. Ancak bu dillerde ortak kök kelimelerin sayısının son derece az olduğunu göz önüne alırsak henüz ortak konuşulan bir dilden söz etmek çok zordur. Kızılderililerin 10-15.000 yıl kadar önce Türklerden ayrıldıklarını ve dillerimiz arasında ortak kelimelerin bulunmadığını göz önüne alıp, aslen bir HintAvrupa geni olan R1a’nın genetik yapımıza batıya ve güneye göçlerin etkisiyle en erken 5-10.000 yıl önce katıldığını da düşünürsek, Proto-Türkçenin ayrı bir dil olarak gelişiminin bundan 5-10.000 yıl kadar önce tamamlandığını söyleyebiliriz. Zaten dilbilimciler Proto-Türkçe’nin, Doğu ve Batı Türkçesi olarak ikiye ayrılmasının bundan 4.000 yıl kadar önce olduğunu düşünmekteler. 

 Bütün sonuçlara geniş bir pencereden baktığımızda daha saf olarak kalanların olmasıyla birlikte genetik olarak milletlerin ayırımının yapılamayacağı anlaşılmaktadır. Yukarıda Türklere özgü olarak belirttiğimiz Q grubu ile Ural-Altaylılara özgü olduğunu belirttiğimiz N grubunu toplamı Anadolu Türklerinde sadece %5-12,5 kadardır ve en fazla olarak Kafkaslara özgü olan J2 grubu bulunmaktadır. 

 Bu durumda çıkan sonuçlar şunlardır: 

  Türklerin temel grubu Q haplogrubudur. 

  Amerika’ya ilk geçen Kızılderililer Türklerle, daha sonra geçenler ise Moğollarla akrabadır. 

  Türklerin Hint-Avrupalılarla ortak ataları yaklaşık 30.000 yıl önce yaşamışken, Finlerin ortak atalarıyla 42.000, Moğol, Japon ve Korelilerin ortak atalarıyla 60.000 yıl önce yaşamışlar. Yani atalarımız genetik olarak Hint-Avrupalılara daha yakınmış. Ancak beraber yaşanan 30.000 yıllık bir dönem bizi kültürel ve dilsel olarak Ural-Altaylı diğer halklara daha çok yakınlaştırmış. 

  Hint-Avrupalılarla ortak atadan ayrılıp kuzeydoğuya göçen Türkler ilk önce güneydoğudan gelen Finlerle beraber yaşamaya başlamış ve Q grubuna 30.000 ile 10.000 yıl önce N grubu eklenmiş ve Türklerin iki ana grubundan biri haline gelmiş. 

  Finlerin kuzey batıya doğru göçmesiyle beraber en yakın komşularımız Moğollar olunca, özellikle doğuda yaşayanlarda C grubu da artmış. 

  Batıya gidenlerde Hint-Avrupalıların etkisiyle R1a grupları artmaya başlamış. 

  Ural-Altay ve Kızılderili dillerindeki son eklemeli yapı bundan 30.000 ila 10.000 yıl önce oluşmuş. 

  Proto-Türkçe bundan 10.000 ila 5.000 yıl önce oluşmuş. 

  Bütün bu genetik köken araştırmaları sadece geçmişe romantik bir bakış açısı sağlarken, özellikle bizim gibi göçebe geçmişi olan milletlerde genetik milliyetçiliğin ne kadar dayanaksız bir söylem olduğu son derece açıktır. 

 Dr. Serhat ÖZDEMİR


Yorumlar